top of page

Osmanlı'da kardeş katli

  • Yazarın fotoğrafı: Kürşad Kağan Yalçıntaş
    Kürşad Kağan Yalçıntaş
  • 21 Kas
  • 3 dakikada okunur

Osmanlı tarihinin en tartışmalı uygulamalarından biri olan kardeş katli, yüzyıllar boyunca tarihçilerin, siyaset bilimcilerin ve halkın gündeminde yer almış bir konudur. Yöntemin temel amacı, taht kavgalarını engelleyerek devletin bir iç savaşa sürüklenmesini önlemekti. Fakat bu amacın ardında yatan siyasal, toplumsal ve dinsel dinamikler oldukça karmaşıktır.


Kardeş Katlinin Ortaya Çıkışı

I. Mehmet (Çelebi Mehmet) ve Şehzade Mustafa
I. Mehmet (Çelebi Mehmet) ve Şehzade Mustafa

Kardeş Katli'nin Ortaya Çıkışı Osmanlı’da hanedanın yönetim anlayışı, “ülke hanedanın ortak malıdır” ilkesine dayanıyordu. Bu durum, padişahın oğulları arasında doğal bir rekabet yaratıyordu. Tahta geçme hakkı, en büyük oğula değil, “kut” sahibi olan ve gücü elinde bulunduran şehzadeye aitti. Bu da kimi zaman aynı anda birden fazla şehzadenin sancağında güç toplamasına ve taht için mücadeleye girişmesine neden oluyordu. (Akyıldız, Ali. Osmanlı Devleti'nde Şehzadelik Kurumu. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.)


Fatih Sultan Mehmet ve Kardeş Katlinin Yasalaşması

Kardeş katlini resmi bir hukuki çerçeveye oturtan kişi Fatih Sultan Mehmet olmuştur. Fatih Kanunnamesi’nde geçen meşhur hüküm şöyledir:

Fatih Sultan Mehmet
Fatih Sultan Mehmet

“Her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı âlem için katletmek münasiptir.”

Bu cümlenin anlamı, tahtı ele geçiren şehzadenin, devlet düzeninin korunması adına kardeşlerini öldürmesinin uygun görüldüğüdür. Bu kararın ardında yatan sebep, özellikle 15. yüzyılda Anadolu’daki beyliklerin parçalanması, Osmanlı’da ise taht mücadelelerinin ülkeyi iç savaş tehlikesine sürüklemesiydi. (İnalcık, 2003).


Uygulamanın En Bilinen Örnekleri

1) Fetret Dönemi (1402-1413)

Musa Çelebi ve Süleyman Çelebi karşı karşıya tasvir edilmiş.
Musa Çelebi ve Süleyman Çelebi karşı karşıya tasvir edilmiş.

Yıldırım Bayezid’in vefatından sonra taht, oğulları arasında paylaşılmaya çalışılmış ancak bu durum büyük bir iç savaş ve fitneye sebep olmuştur. Süleyman, İsa, Musa ve Mehmed adlarındaki dört şehzade, Osmanlı tahtı için birbiriyle amansız mücadeleye girişmiştir. Bu mücadeleler devletin birliğini bozmuş, merkezi yönetim zayıflamış ve Osmanlı toprakları geçici olarak parçalanmıştır (Kafadar, 1995; İnalcık, 2003).


2) Yavuz Sultan Selim (1512-1520)

Yenişehir Muharebesi
Yenişehir Muharebesi

Nisan 1513'te cereyan eden Yenişehir Muharebesi'nde, mektupların yalan olduğunu anlamasına rağmen çekilmeye imkân olmamasından dolayı savaşa devam etti. Kuvvetleri bozulan Şehzade Ahmed yakalandı ve Sultan Selim'in emri ile kapıcıbaşı Sinan Ağa tarafından boğularak öldürüldü.

Devlete isyan suçunun cezası olarak idam edilen Şehzade Ahmed, böylece 38 gün önce idam edilen kardeşi Şehzade Korkut'la aynı kaderi paylaştı. Korkut, yeniçerilerden padişahlık için desteği bulamayınca, babasının yerine geçen kardeşi Yavuz Sultan Selim'in padişahlığını tanıdı. (I. Selim, Wikipedia)


3) III. Mehmet (1595-1603)

III. Mehmed
III. Mehmed

Sultan Mehmet'in tahta çıkar çıkmaz ilk işi 19 kardeşini boğdurtmak olmuştur. Bu olay Osmanlı tarihinin en kanlı olaylarından birisidir, çünkü öldürülenlerin çoğu bebektir. Bu olay halk arasında büyük bir tepki yaratmıştır.

35. Padişah Mehmed Reşad kılıç kuşanma merasiminin ardından dedelerinin kabirlerini ziyaret ederken III. Mehmed'in kabrini ziyaret etmez ve "Ben çocuk katilinin kabrini ziyaret etmek istemiyorum." der. Bu olay Osmanlı Hanedanı'nın da bu meseleden rahatsızlık duyduğuna örnek olarak gösterilir. (III. Mehmed, Wikipedia)


Kardeş Katlinin Dinsel Boyutu

Bir kere bu idamlar Sultan Fatih’in Teşkilât Kanunnâmesi’ne göre cereyan etmiştir. Dolayısıyla şeklî/pozitif hukuka göre meşrudur. Peki bu kanunnâme Osmanlı hukukuna hâkim olan şer’î esaslara uygun mudur? Olmadığı kanaatini taşıyanlar vardır. Bunlara göre Sultan Fatih’in Kanunnâmesi bir örfî hukuk metnidir. Kardeş katli de tamamen örfî hukuktan kaynaklanan bir müessesedir. İleride suç işleyebileceği endişesiyle bir kişiye ceza vermek İslâm hukuku prensiplerine aykırıdır. Gerçekten İslâm hukukunda kanunsuz suç ve ceza olmayacağı gibi, ileride suç işlemesi ihtimaline binaen kimseye ceza verilemez. Ne var ki örfî hukuk, İslâm hukukunun, yani şer’î hukukun hüküm koymadığı ve hüküm koyma salâhiyetini devlet başkanına tanıdığı sahalarda söz konusudur ve şer’î hukuka aykırı olamaz. Meşruluğunu şer’î hukuktan aldığı için ondan ayrı bir hukuk da sayılmaz. (En-Nisâ 4/59; El- Hucurât 49/9.)


Uygulamanın Son Buluşu ve Kafes Sistemi

On yedinci yüzyıla gelindiğinde kardeş katlinin sert ve insani olmayan sonuçları nedeniyle yeni bir yöntem geliştirildi: Kafes sistemi.

Bu sistemde şehzadeler, öldürülmek yerine saray içinde gözetim altında tutuluyordu. Böylece hem taht kavgalarının önüne geçiliyor hem de kan dökülmesi engelleniyordu. Ancak kafes hayatı, şehzadelerin devlet tecrübesi edinmesini engellediği için yönetim kalitesini olumsuz etkiledi. (Kafes, Wikipedia.)


Kürşad Kağan Yalçıntaş.



 
 
 

Yorumlar


bottom of page